Amaç
Anormal invaziv plasenta, plasentanın implantasyon bölgesine anormal bir şekilde yapışması olarak tanımlanır. Postpartum kanama, artmış kan transfüzyonu ihtiyacı, peripartum histerektomi, intraoperatif ve postoperatif birçok major maternal komplikasyon ile ilişkilidir. Anormal invaziv plasentanın prenatal dönemde tanısının konulmuş olması özellikle de önceden planlanmış doğum yönetim stratejilerinin uygulanmasına izin vererek, durumla ilişkili maternal ve fetal morbiditenin riskini azaltır. Genellikle gebeliğin ikinci veya üçüncü trimesterinde prenatal tanısı konmasına rağmen, erken gebelikte de anormal invaziv plasenta bulguları izlenebileceği bildirilmiştir. Biz de kliniğimizde birinci trimester tarama sırasında anormal invaziv plasenta tanısı koyduğumuz olgunun yönetimini sunmayı amaçladık.
Olgu
Kırkbir yaşında, gravida 3 parite 2, son adet tarihine göre 12 haftalık gebeliği olan, obstetrik öyküsünde geçirilmiş iki sezaryen doğum öyküsü olan, medikal öyküsünde özellik olmayan hasta rutin birinci trimester fetal anomali taraması nedeni ile hastanemizin prenatal tanı ve tedavi ünitesine refere edildi. Hastanın yapılan ultrasonografik muayenesinde fetal kalp atımı pozitif, amniyotik mayi volumü normal, biyometrik ölçümleri gebelik haftası ile uyumlu, ense saydamlığı ve nazal kemik ölçümü (sırasıyla 1.1 mm ve 2.2 mm) haftasına göre normal sınırlarda olan tek fetüs saptandı. Plasentanın gri skala ultrasonografik değerlendirmesinde internal servikal os önünde yerleşimli olduğu, multipl lakünler içerdiği ve myometrium-plasenta sınırının düzensiz olduğu izlendi. Plasentanın renkli Doppler ultrasonografik değerlendirmesinde myometrium-plasenta sınırında vaskülaritede artış ve lakünler içerisinde türbülan akım olduğu izlendi (Şekil 1 PB-26). Anormal invaziv plasenta olduğu düşünüldü. Aile mevcut durum ve olası prognoz hakkında bilgilendirilerek gebeliğin sonlandırılması seçeneği sunuldu. Gebeliğin devamını isteyen hastanın gebelik takiplerinde gebeliği komplike eden ek maternal veya fetal problem saptanmamakla beraber plasentada plasenta previa-akreata görünümü üçüncü trimester sonuna kadar devam etti (Şekil 2 PB-26). Gebeliğin 36. haftasında planlı elektif sezaryen histerektomi prosedürü uygulanan hastada intraoperatif komplikasyon izlenmedi. APGAR7/8, 2760 g, canlı erkek bebek doğurtulan hastanın postoperatif ameliyat piyesinin makroskobik ve mikroskobik incelemesinde anormal invaziv plasenta tanısı doğrulandı (Şekil 3 PB-26).
Sonuç
Sonuç olarak, gebeliğin ilk trimesterinde anormal invaziv plasentanın ultrasonografik bulguları mevcut olabilir. Tüm popülasyonun sık görülen sayısal kromozomal anomaliler açısından taranması amacıyla yaygın olarak uygulanan ve NT ölçümü esaslı yürütülen birinci trimester tarama programı aynı zamanda özellikle geçirilmiş sezaryen öyküsü gibi risk faktörü olan gebelerde anormal invaziv plasentanın erken dönemde saptanması için önemli bir fırsattır. Bu dönemde plasenta yerleşimi ve anormal invaziv plasentanın ultrasonografik bulgularına dikkat edilmesi ile plasenta yapışma anomalilerinin erken tanısı konulabilmekte, anormal invaziv plasentanın olası maternal ve fetal riskleri ve gebeliğin tahliyesi konusunda ailelerin erken dönemde bilgilendirilmesini sağlayabilmektedir.
Anahtar Kelimeler
Birinci gebelik trimesteri, plasenta akreta, prenatal ultrasonografi.