Giriş
Hipertansiyon, dünya çapındaki gebeliklerin yaklaşık %10’u için komplikasyon sebebidir. Kronik hipertansiyon, gestasyonel hipertansiyon, preeklampsi/eklampsi ve preeklampsinin kronik hipertansiyon üzerine denk gelmesi, tamamen gebelikle ilişkili hipertansif bozukluklar olarak kabul edilmektedir.[1]
Klinisyenler, klinik uygulamalarında proteinüri için rutin olarak idrar analizi yapmaktadır ve bu analiz, gebelik komplikasyonlarını öngörmeye yardımcı olmaktadır. Yirmi dört saatlik idrardaki artmış protein konsantrasyonu yıllardır preeklampsi için tanılayıcı kriter olarak kabul edilmiştir, fakat renal sorunlar da bu artışlara neden olabilmektedir. İdrardaki yüksek protein konsantrasyonları, yüksek plazma protein konsantrasyonunun, glomerüler geçirgenlikteki artışların, tübüler protein reabsorbsiyonunun azalmasının ve renal hemodinamiklerdeki değişimlerin sonucu olabilir.[2] Preeklampsi tanısı için proteinüri yeterli kabul edilmektedir, fakat 2013’ten bu yana gerekli değildir. Ancak risk değerlendirmesi için prediktif bir faktör olarak protein atılımlarının önemi, özellikle hipertansif sorunları olan kadınlarda hala tartışmalıdır.[3]
Gebelik döneminde üriner protein atılımındaki artış normal kabul edilmektedir. Bu değişimin nedenleri, hipervolemiye bağlı hemodilüsyon ve renal kan akışındaki artıştır. Üçüncü trimester boyunca sağlıklı gebelerin idrarlarında günde 200 ila 260 mg protein olabilir.[4,5] Proteinüri değerlendirmesinde “altın standart” olarak kabul edilen yöntem, 24 saatte alınan idrardaki protein konsantrasyonunu hesaplamaktır. Gebelik esnasında proteinüri tanımı için 24 saatlik idrarda en az 0.3 g protein olmalıdır.[3] Ancak, herhangi birinden 24 saatlik idrar örneği almak gerçekten de zordur ve bu durum, örneğin laboratuvara ulaştırılmasından önce bile hatalara yol açabilir. Tüm bu nedenler, sonuçlarda hatalarla veya analizin uygulanmasında bazı değişikliklerle sonuçlanabilir.[6] Protein-kreatinin oranının değerlendirilmesi, proteinürinin kantitatif değerlendirmesi için hızlı ve kolay bir seçenek olabilir (bu makalede P/C kısaltması, spot idrardaki protein-kreatinin oranı olarak kullanılacaktır). Protein miktarını (mg/dl) kreatinin miktarına (mg/dl) bölerek bulunan kolay bir belirteçtir ve bu test için spot idrar kullanılabilir.[7] Fakat bu oran için kabul edilmiş herhangi bir eşik değer yoktur ve bu eşik değerin belirlenmesine yönelik birçok araştırma yürütülmektedir.[8]
Çalışmamızda, hipertansiyonlu gebelerde maternal ve fetal risklere yönelik prediktif bir belirteç bulmayı amaçladık. Bu amaç doğrultusunda 24 saatlik proteinüriyi araştırdık ve preeklampsi tanısındaki önemini yeniden tanımlamaya çalıştık. Ayrıca, üriner protein atılımını bir belirteç olarak kullanmayı kolaylaştırmak amacıyla P/C oranı için uygun bir eşik değer bulmaya çalıştık. Çalışmamızın bir başka amacı da, 24 saatlik proteinüri ve P/C oranının hipertansif gebelerde hipertansiyon tanısı ile doğum zamanı (gecikme dönemi) arasındaki süre üzerindeki etkisini araştırmaktı.
Yöntem
Çalışmaya Haziran 2018 ve Aralık 2020 tarihleri arasında Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümünden gestasyonel hipertansiyonlu 230 gebe retrospektif olarak dahil edildi. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Etik Kurulu çalışmayı onayladı. Tüm veriler anabilim dalının dijital hasta kayıtlarından elde edildi. Gebeliğin 20. ve 37. haftaları arasında hipertansiyonla komplike tekil gebelikler çalışmaya dahil edildi. Gebelikten önce tanı almış esansiyel/sekonder hipertansiyonu olan kadınlar, diabetes mellitus ve Hashimoto hastalığı gibi sistemik hastalıkları olan kadınlar ve daha önce tanı almış renal sorunları olanlar çalışma dışı bırakıldı. Gestasyonel diyabet olguları, sık idrar yolu enfeksiyonu olan gebeler, çoklu gebelikler ve erken membran rüptürü olanlar da çalışma dışı tutuldu. Yardımcı üreme tekniğiyle gebe kalan kadınlar çalışma gruplarına dahil edilmedi. Trombosit sayısı 150.000/µL’den az olan veya artmış karaciğer fonksiyonu testleri (normal değerden iki kat daha fazla) olan hastalar da çalışma dışı bırakıldı. Daha önce normotensif olan bir gebede 14 cmHg’den yüksek sistolik kan basıncı ve/veya 9 cmHg’den yüksek diyastolik kan basıncı hipertansif olarak tanımlandı. Tüm hastaları alınan 24 saatlik idrar veya P/C ile tespit edilen protein seviyesine göre iki gruba ayırdık. Proteinüriyi tanımlamak için eşik değer, 24 saatlik idrar toplama için 300 mg/24 saat ve P/C için ≥0.3’tü.
Çalışma dönemimiz boyunca gebelerin bir kısmı, kötü şekilde kontrol edilen kan basıncı veya fetal büyüme kısıtlılığı nedeniyle hastaneye yatırıldı. Hastaneye yatış sonrasında gebeler, her 4–6 saatte bir kan basıncı için değerlendirildi. Biyokimyasal analiz, koagülasyon profilleri, kreatinin klirensi ve üriner protein atılımı seviyeleri yatış zamanında ve sonrasında her hafta iki kez kontrol edildi. Fetüsü izlemek için günlük olarak non-stres testleri (NST) yapıldı. Fetal büyüme sonografik muayenelerle değerlendirilirken, amniyotik sıvı indeksi her hafta değerlendirildi. Birinci basamak anti-hipertansif ilaç olarak oral metildopa veya hidralazin kullanıldı. Bu ilaçlar yetersiz kaldığında, intravenöz (IV) hidralazin veya sürekli IV nikardipin infüzyonu ikinci basamak ilaç seçenekleriydi. Gebeliğin 34. haftasından önce, bir hafta içinde doğum için acil bir endikasyon olması halinde fetal akciğer matürasyonunu hızlandırmak için iki doz intramüsküler betametazon enjeksiyonu kullanıldı.
Preterm doğum için maternal endikasyonlar:
- Yeterli dozlarda anti-hipertansif ilaçların verilmesine rağmen devam eden yüksek kan basıncı
- Eklampsi ve hipertansif ensefalopati riski (görme bozukluğu ve şiddetli baş ağrısı)
- Düşük trombosit sayısı, artmış karaciğer enzimleri ve hemoliz (HELLP)
- Akut böbrek yetmezliği riski
- Dekolman plasenta
Preterm doğum için fetal endikasyonlar:
- Fetal kalp atış hızında tekrar eden geç deselerasyonlar veya NST’de şiddetli değişken deselerasyonlar
- Biyofiziksel profil skorunun £4 olması
- Gebeliğin 32. haftasında veya sonrasında umbilikal arter Doppler ultrasonunda diyastol sonu akışın terse dönmesi
Kan örnekleri, gece 10 saatlik açık sonrasında sabah 8 ile 9 arasında alındı. Serum hemoglobin, glutamik-oksaloasetik transaminaz (SGOT), serum glutamik-pirüvik transaminaz (SGPT) ve gama-glutamil transferaz (GGT) üre ve kreatinin seviyeleri Olympus AU 2700 otomatik analizör (Olympus Health Systems, Tokyo, Japonya) ile ölçüldü. İdrar örnekleri, hipertansiyon tanısının konulduğu hafta alındı. Yirmi dört saatlik idrar toplama işlemine, gecelik idrar atıldıktan sonra sabah başlandı. Bir sonraki sabahki ilk idrar dahil gün ve gece boyunca tüm idrar toplandı. Kreatinin ve protein değerleri Jaffe ve kalorimetrik yöntemlerle ölçüldü. Toplam üriner protein (mg), toplam üriner hacim (dl) ) ¥ protein konsantrasyonu (mg/dl) formülü ile hesaplandı.
Veriler, IBM SPSS Statistics 21.0 (IBM Corp. Yayınlanma tarihi: 2012. IBM SPSS Statistics for Windows, Version 21.0; Armonk, NY, ABD) yazılımı ile analiz edildi. Sürekli değişkenler ortalama ± standart sapma olarak, kategorik değişkenler ise sayı ve yüzde olarak verildi. Verilerin normal dağılıma uygunluğu için Shapiro-Wilk testi kullanıldı. Normal dağılıma sahip iki grup arasındaki ortalama değerleri karşılaştırmak için bağımsız örneklem t testi kullanıldı. İki kategorik değişken arasındaki ilişkiyi belirlemek için Fisher’ın kesin ki kare testleri ve Pearson ki kare testi kullanıldı. Lineer p<0.05 ile değerlendirilen ilişki istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Bulgular
Çalışmada, hipertansiyonu olan 230 gebenin bulguları değerlendirildi. Bunların 90’ında (%39.1) 24 saatlik proteinüri değeri ≥300 mg, 140’ında (%60.9) ise <300 mg’ydi. İki yüz otuz gebenin 70’inde (%30.4) P/C oranı ≥0.3, 160’ında (%69.6) ise <0.3 idi. Hastaların demografik özellikleri ve 24 saatlik proteinüri seviyesine göre laboratuvar sonuçları Tablo 1’de verilmiştir.
Ortalama idrar hacmi, üriner protein ve üriner kreatinin seviyeleri (tümü için p<0.001), proteinüri seviyesi ≥300 mg/24 saat olan gebelerde anlamlı şekilde daha yüksekti. P/C oranı da ≥300 mg/24 saat değerine sahip gebelerde daha yüksekti (0.9±2.9’a karşı 0.2±0.2; p<0.001). Hemoglobin, trombosit, ALT, AST ve kreatinin plazma seviyeleri bakımından iki grup arasında hiçbir anlamlı fark yoktu.
Gebelerin 24 saatlik proteinüriye göre perinatal sonuçları Tablo 2’de gösterilmiştir. Doğum haftalarında gestasyonel yaş (p<0.001) ve hipertansiyon tanısı ile doğum arasındaki süre (gecikme dönemi) (p<0.001), proteinüri seviyesi ≥300 mg/24 saat olan gebelerde anlamlı şekilde daha erkendi. Birinci ve beşinci dakika Apgar skorları ile doğum ağırlıkları, proteinüri seviyesi ≥300 mg/24 saat olan gebelerde anlamlı şekilde daha düşüktü (sırasıyla p<0.001, p<0.001 ve p=0.001). Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesine (YYBÜ) yatış, entübasyon, respiratuvar distres sendromu (RDS) ve mekonyum aspirasyonlu RDS dahil advers neonatal sonuçlar, proteinüri seviyesi ≥300 mg/24 saat olan gebelerde anlamlı şekilde daha yüksekti (tüm değişkenler için p<0.001).
P/C oranına göre gruplandırılmış gebelerin demografik özellikleri ve laboratuvar sonuçları Tablo 3’te gösterilmiştir. Yirmi dört saatlik idrardaki ortalama idrar hacmi (p=0.018) ve üriner protein (p<0.001) seviyeleri, P/C oranı ≥0.3 olan gebelerde anlamlı şekilde daha yüksekti. Spot idrardaki ortalama P/C oranı, P/C oranı ≥0.3 olan gebelerde anlamlı şekilde daha yüksekti (p<0.001). Hemoglobin, trombosit, ALT, AST ve kreatinin plazma seviyeleri bakımından iki grup arasında hiçbir anlamlı fark yoktu.
Gebelerin P/C oranına göre perinatal sonuçları Tablo 4’te verilmiştir. Doğumda gestasyonel yaş (p<0.001) ve gecikme dönemi (p<0.001), P/C oranı ≥0.3 olan gebelerde anlamlı şekilde daha erkendi. Proteinüri seviyesi ≥300 mg/24 saat olan gebelerden farklı olarak, sezaryen doğum oranları P/C oranı ≥0.3 olan gebelerde anlamlı şekilde daha yüksekti. Birinci dakika (p<0.001) ve 5. dakika (p<0.001) Apgar skorları ve doğum ağırlıkları (p=0.004), P/C oranı <0.3 olanlara kıyasla ≥0.3 olan gebelerde anlamlı şekilde daha düşüktü. Tüm advers neonatal sonuçlar, P/C oranı ≥0.3 olan gebelerde anlamlı şekilde daha yüksekti (tüm parametreler için p<0.001).
İki test arasındaki ilişkinin gücünü tespit etmek için regresyon analizi kullanıldı. Gecikme dönemi ve doğum haftaları, Şekil 1’de (sırasıyla r=-0.140, p=0.034; r=-0.423, p<0.001) ve Şekil 2’de (sırasıyla r=-0.030, p=0.049; r=-0.277, p<0.001) gösterildiği şekilde hem 24 saatlik üriner protein konsantrasyonları hem de P/C oranları ile anlamlı şekilde negatif korelasyona sahipti.
Proteinürinin her iki testle olan karşılaştırması Tablo 5’te gösterilmiştir. Yirmi dört saatlik proteinüri ve P/C oranı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki mevcuttu. Ayrıca, 24 saatlik proteinüri ve P/C oranı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir pozitif korelasyon gözlemlendi (r=0.382, p<0.001) (Şekil 3).
Tartışma
Bu çalışma, hipertansif gebelerde proteinürinin advers perinatal sonuçlara yönelik önemli bir gösterge olduğu gösterilmektedir. Çalışma ayrıca, hipertansiyon ile komplike gebeliklerde preterm doğum için önemli bir uyarı mesajı sunmaktadır.
Çalışmamız, hipertansif gebelerde spot idrar P/C oranının 24 saatlik idrar testi kadar güvenilir olduğunu göstermektedir ve 30 mg/mmol spot idrar P/C oranı eşik değeri, karşılık gelen 24 saatlik idrar örneğindeki proteinüri ile uyumludur. Gebelik esnasında 24 saatlik idrar toplama, proteinüri tanısı için altın standarttır.[3] Testin kendisinde bazı sorunlar mevcuttur, uzun sürer ve laboratuvar değerlendirmesinden önce bile bazı hatalara yol açabilmektedir. Supin pozisyonunda yatmanın üriner sistemde idrar durgunluğuna yol açabileceğini ve gerçek 24 saatlik idrar hacmini toplayamayabileceğimizi unutmamak da önemlidir.[7] Bazı uzmanlar, spot idrar P/C oranının proteinüri tanısında tercih edilen yöntem olması gerektiğini önermiştir. Waugh ve ark. tarafından gerçekleştirilen çalışmada yazarlar, 24 saatlik idrar örneğinin sonuçlarının hipertansif gebeliklerde proteinüri tanısında spot idrar örnek sonuçlarına benzediğini bulmuştur.[9] Çalışma bulguları, hipertansif gebeler için 24 saatlik bir idrar örneği toplama gerekliliğini desteklememektedir. Klinik uygulamada spot idrar P/C oranının ≥0.3 olduğu doğrulandığında, hipertansif gebeliğin takip döneminde ek proteinüri ölçümlerine ihtiyaç duyulmamaktadır. Vizit esnasında spontan negatif spot idrar P/C oranı, anlamlı proteinüri varlığını ve ayrıca preeklampsi riskini ekarte etmede faydalı kanıt sağlayabilir.[10–12] Bulgularımız, Morikawa ve ark.’nı desteklemektedir. Yazarlar, doğum zamanı ve perinatal sonuçların tahmin edilmesi için spot idrar P/C oranının önemli bir belirteç olduğunu bulmuştur.[13]
Çalışmamızın ilginç bulgularından biri de, proteinüri değeri <300 mg/24 saat olan hastaların %7.1’inde (10/140) spot idrar P/C oranının >0.3 bulunmuş olmasıdır. Bu 10 hastanın 1’inde trombositopeni, 2’sinde yoğun anti-hipertansif tedaviye rağmen şiddetli hipertansiyon, 1’inde ilaçlara dirençli şiddetli baş ağrısı ve 1’inde fetal distres belirtileri mevcuttu. Bu 5 gebelik 35. haftadan önce doğum yaptı. On sayısı verimli bir istatistiksel değerlendirme yapmaya yetmese de, spot idrar P/C oranı pozitif ve 24 saatlik proteinürisi negatif olan hastalarda riskin daha yüksek olduğu sonucuna varmaya yeterlidir. Proteinürisi her iki test ile tanı almış hastaların risklerini belirlemek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
Komplike olmayan gebelik hipertansiyonunun fetal sonucu, fetal sonuçlar hakkında normal gebeliklere benzer sonuçlar vermektedir.[14] Cruz ve ark., herhangi bir komplikasyon olmaksızın hipertansif gebelikler için doğuma en uygun zamanın gebeliğin 38. ve 39. haftaları arasında olduğunu değerlendirmiştir. Yazarlar, bu haftalar arasındaki bir doğum indüksiyonunun en iyi neonatal ve maternal sonuçlar ile sonuçlanabileceğini ileri sürmüştür.[15] Bu bulgu, Yüce ve ark. tarafından desteklenmiştir.[16] Gofton ve ark., hipertansif gebelerde ve kendi kontrol gruplarında benzer Apgar skorları bulmuştur.[17] Ono ve ark., 120 esansiyel hipertansif gebeyi incelemiş[18] ve esansiyel hipertansiyonlu kadınlarda gebelik sonuçlarının, kronik hipertansiyon ile örtüşen preeklampsiye sahip kadınlardan daha iyi olduğunu bulmuştur.
Araştırmamızda önemli bir bulguya rastladık. Detaylı analizde neonatal sonuçlar, ≥300 mg/24 saat seviyesinde proteinüriye ve ≥0.3 seviyesinde spot idrar P/C oranına sahip hipertansif gebelerin daha fazla komplikasyonu olan yenidoğanlar doğurduğunu göstermiştir. Proteinürik hipertansif gebeliklerden doğan yenidoğanlar, anlamlı şekilde daha yüksek RDS, mekonyum aspirasyonlu RDS, entübasyon ve YYBÜ’ye yatış oranlarına sahipti. Ayrıca bu yenidoğanların Apgar skorları ve doğum ağırlıkları, proteinürik olmayan hipertansif gebelerin doğurduğu yenidoğanlardan anlamlı şekilde daha düşüktü. Bulgularımız, proteinürinin advers neonatal sonuçlar için iyi bir kestirici olabileceğini ve hipertansif gebeliklerin yönetimini değiştirebileceğinden yakından takip edilmesi gerektiğini göstermiştir.
Çalışma popülasyonumuzda, proteinürik gebelerde hipertansiyon tanısı ile doğum arasındaki süre (proteinüri≥300 mg/24 saat veya P/C oranı ≥0.3), proteinürik olmayanlardan anlamlı şekilde daha düşüktü. Ayrıca, proteinürik gebelerin doğumda gestasyonel yaşı da proteinürik olmayanlardan anlamlı şekilde daha erkendi. Bildiğimiz kadarıyla çalışmamız, doğum zamanını belirlemek için proteinürinin prediktif değerini araştıran az sayıda çalışmadan biridir. Ferrazzani ve ark., proteinürinin etkisini 444 hipertansif gebede araştırmış ve proteinürik olmayan gebelere kıyasla proteinürili hipertansif gebelerde erken doğum insidansında anlamlı bir artış bulmuştur.[19] Ancak yazarlar, hipertansiyon tanısı ile doğum zamanı arasındaki sürede korelasyon tespit etmemiştir. Bu bulgular, hipertansiyondan bağımsız olarak proteinürinin preterm doğum için bir risk faktörü olabileceğini ve hipertansif gebelerde doğum zamanının tahmini için prognostik faktörlerden biri olarak kullanılabileceğini göstermektedir.[20]
Preeklampsi tanısının kriterleri 2013 yılında ACOG (American College of Obstetrics and Gynecology) tarafından revize edilmiştir. Proteinüri tespit edilmese de, düşük trombosit sayısı, bozulmuş renal fonksiyonlar, karaciğer enzimlerinde artışlar, Pulmoner ödem ve merkezi sinir sistemi semptomlarıyla birlikte hipertansiyonu olan olgular preeklampsi olarak sınıflandırılmaktadır.[3] Benzer şekilde, International Society for the Study of Hypertension in Pregnancy de 2013 yılında preeklampsi tanısı için kriterlerini gözden geçirmiş ve tanı için proteinürinin gerekli olmadığına karar vermiştir.[21] Proteinüri yokluğunda, uç organ disfonksiyonunun eklenmesi, preeklampsi için çalışmaya dahil etme kriteri haline gelmiştir. Bu, tüm dünyada preeklampsi sıklığını artırmıştır, çünkü proteinüri olmaksızın preeklampsi oranı yaklaşık %10’dur.[22] Ancak, erken doğum belirteci olarak idrara salgılanmış protein miktarına özel bir önem verilmesini öneriyoruz, çünkü birçok çalışma, yüksek proteinüri seviyelerinin advers perinatal sonuçlar ile ilişkili olduğunu göstermiştir.[23–25]
Çalışmamızın kısıtlamaları, görece küçük örneklem boyutu ve retrospektif çalışma tasarımıdır. Çalışmamızın retrospektif olması, hastaların vücut kitle indeksi ve ek hastalıkları gibi eksik veri riskini içermektedir ve bu durum prognozu değiştirebilir. Ancak çalışmamızın güçlü yönü, tüm gebelerin aynı üniversite hastanesinde takip edilmiş olmasıdır ve başka bir kuruma sevk edilmeleri gerekmemiştir. Tüm gebeler bebeklerini üniversite hastanemizde doğurdular ve kliniğimizde yenidoğanlar için yoğun bakım ünitesi olduğundan, yenidoğanları başka bir kliniğe sevk etmemiz de gerekmedi. Bu nedenlerle, tüm antenatal ve postnatal veriler tıbbi kayıtlarda mevcuttu ve detaylı olarak analiz edebildik.
Sonuç
Sonuç olarak çalışmamız, hipertansif gebelerde 24 saatte ≥300 mg protein kaybının ve spot idrarda P/C oranının ≥0.3 olmasının advers sonuçlar ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Ayrıca, hipertansif gebelerde proteinürinin ≥300 mg/gün ve spot idrarda P/C oranının ≥0.3 olmasının bu olguları erken doğum riskine eğilimli kıldığını tespit ettik. Bu nedenle çalışmamızda sunduğumuz bulgular, hipertansif gebelerde advers perinatal sonuçlarını ve beklenen doğum zamanını öngörmek üzere klinisyenler tarafından kullanılabilir.