Amaç
Dünya Sağlık Örgütü 1985’ten beri anne ve bebek mortalitesini düşürecek sezaryen oranının %10–15 arasında olduğunu bildirmektedir. %15 üzerindeki oranlarda sezaryenin anne veya yenidoğan mortalitesini azalttığına dair kanıt olmadığını ileri sürmektedir. Ülkemizde sezaryen oranları yıllara göre değişmekle birlikte artma eğilimindedir. Sezaryen oranları 1988’de %5 iken, 2010’da %45’in üzerinde seyretmektedir. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği ile Sağlık Bakanlığı 2011 yılında ortak bir proje ile ülkemizin 2013 sezaryen oranını %35’e indirmeyi hedeflemişlerdir. Bu alanda kamuda hizmet veren kadın doğum eğitim ve araştırma hastaneleri, referans merkezleri olarak çalışmakta ve yüksek riskli hasta grubuna hizmet vermektedir. Araştırmanın amacı, bu tür merkezlerden biri olan Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı ve Doğum Hastanesi’nde 2010–2014 sezaryen oranlarının ve 2011–2014 yıllarında en sık sezaryen endikasyonlarının belirlenmesidir.
Yöntem
Ankara Zekai Tahir Burak Hastanesi’nde 2010–2014 yılları arasında doğum salonuna yatan ve doğumu gerçekleştirilen hastaların dosya kayıtları sezaryen sayısı ve 2011–2014 yılları arası sezaryen endikasyonları yönünden tarandı. Yüksek Riskli Gebelik Bölümü’ne devir olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi.
Bulgular
Yapılan tarama sonucunda 2010–2014 yılları arasında 64.154 doğum meydana gelmiştir. Bunların 23.200’ü sezaryen ile doğumdur. Yıllara göre sezaryen oranları değişmektedir. 5 yılın ortalama sezaryen oranı %36.2±3.96’dır. Sezaryen endikasyonlarının en sık 10 sebebi arasında önceden geçirilmiş sezaryen operasyonu, baş-pelvis uygunsuzluğu, fetal distres, makat prezentasyonu, ilerlemeyen eylem, makrozomik bebek, koyu mekonyumlu amniyon mayi ve kordon prolapsusu bulunmaktadır. Sezaryen endikasyonlarının %50.9’unun sebebi geçirilmiş sezaryen ameliyatıdır.
Sonuç
Hastanemizde son 5 yılın ortalama sezaryen oranı %36.2±3.96’dır. Bu ortalama, Türkiye C/S ortalamasından düşüktür ve Sağlık Bakanlığı ve Türk Jinekolog ve Obstetrik Derneği’nin hedeflediği düzeyde olduğu söylenebilir. Son 5 yılın sezaryen oranları düzenli bir düşüş göstermemektedir ancak son yıl en düşük sezaryen oranı olan %27.4’e ulaşılmıştır. Sezaryen endikasyonlarından en sık görülenlerin %50.9’unu geçirilmiş sezaryen ameliyatı oluşturmaktadır. Primigravid veya daha önceden normal doğum ile doğurmuş hastalarda sezaryen kararı alınırkenendikasyonların tekrar gözden geçirilip sınırlandırılması veya sezaryen sonrası vajinal doğumun desteklenmesi gibi yöntemlerle ileriki yılların sezaryen oranları düşürülebilinir. Portekiz’de yapılan bir çalışma 2005’ten 2011’e kadar olan oran düşüşlerini bu politikaları ile açıklamaktadırlar. Yüksek sezaryen oranlarına sahip ülkelerden biri olan Çin’de (2010 yılında %58 sezaryen oranı) maternal isteğe bağlı sezaryen endikasyonunun bu oranı yükselttiği görülmüştür. Türkiye’de daha düşük olmasının sebebi olarak maternal isteğin sezaryen endikasyonu olmaması gösterilebilir. Diğer endikasyonlar Çin ile benzerlik göstermektedir. 2008’de sezaryen oranı %38 olup Avrupa Birliği’ndeki en yüksek sezaryen oranına sahip olan İtalya’da yapılan bir çalışmada ise sezaryen oranının Güney İtalya’da ve 35 yaş üstü kadınlarda daha sık olduğu bildirilmiştir. Buradan yola çıkarak, Türk toplumu için yüksek sezaryen oranlarına sahip gruplar belirlenerek, o gruplara yönelik daha kapsamlı önlemler alınması ve sezaryen oranlarının düşürülmesi söz konusu olabilir. Sonuç olarak, hastanemiz doğum salonu sezaryen oranlarının son 5 yıl ortalamasının 2013’te TJOD ve Sağlık Bakanlığı tarafınca planlanan düzeylerde olduğu görülmektedir. Bu oranların DSÖ tarafından belirlenen %15 seviyelerine düşürülmesi için ek çalışmalar ve bakanlık-dernek ortak çalışmaları gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler