Günümüz yeryüzünde yaşayan tek insan türü olan bizler için “Etik ve hukuk” en az güzel sanatlar kadar insan olmanın önemli ögelerindendir. Hayvan toplumlarında sanatsal faaliyet olmadığı gibi etik ve hukuksal bir düzen de bulunmamaktadır. Tüm insanlık ve insanlarla bu dünyayı paylaşan canlı cansız her nesne için etik ve hukuk önemli bir yer tutmuş olsa da, gebelik ve doğum sürecinde çok daha ağırlıklı bir önem kazanmaktadır.
Çok hücreli türlerin çeşitlenmesi ve bu çeşitliliğin günümüze ulaşmasında ve devamlılığın sürdürülebilmesinde “cinsellik “önemli bir yer ve ilahi işlev üstlenmiştir. Yaşamın değişimci ve devindirici gücü olan “cinsellik” aynı zamanda eşler arasında toplumsal bağları da kurmaktadır. Gebelik ve doğum sayesinde, “yaşam”, her defasında kendisini yeniden üretmektedir. Üstelik bu kadar mükkemmel bir olayın oluşunda tek geçerli kuramın, fizyolojik ve biyolojik bakımdan sağlıklı birey olmanın yeterli olduğu görülmektedir. Hatta bedensel ve işlevsel sakatlıkları olan insanlarda bile cinsellik ve üreme en doğal fizyolojik hak, işlev ve ihtiyaç olmaktadır. Doğal bir işlev ve fizyolojik ihtiyaç olan cinselliğin yaşanması sonrasında ortaya çıkan gebelik sürecinde, her şeyin normal ya da eksiksiz olmasını beklemek, aile ve kadın için bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. İşte bu noktada, gebelik ve doğum sürecinde yaşanan her olağan dışı durum, etik ve hukuki sorunların kaynağını oluşturmaktadır. Gebelik, fizyolojik bir süreç olarak kabul edilmesine rağmen kadın hayatını kökten etkileyen son derece değişik bir süreçtir. Bu süreç içerisinde fiziksel değişikliklerin yanı sıra pek çok psikolojik değişiklik de ortaya çıkar. Normal süreçteki patalojik sapmalar sonucunda anne ya da fetusta istenmiyen sonuçların ortaya çıkması her zaman beklenen bir durumdur. Böylesi durumlarda daima hekim ve sağlık personeli hukuken sorumlu tulmaktadırlar.
Her insan için ihtiyaç olan üreme alanında kadın doğum hekiminin sorumluluğunun diğer hekimlik alanlarından daha fazladır.
Toplumun yargıları arasında yanlış bilgi olarak;
1. Günümüzde gelinen noktada, “doğum “olayına ait tüm risklerin ortadan kaldırılabileceği ya da önlenebileceği yanılgısı ya da öyle gösterilmesi,
2. Gebe kalan bir kadında sağlıklı çocuk beklentisinin yüksek olması,
3. Her gebeliğin mutlaka başarı ile sonlanması gerektiği gibi bir düşüncesi, kabul edilmektedir. Bütün bunlara ek olarak ve gene yanlış bir bilgilenme olarak “gebelik ve doğum” doğal bir olay olarak görüldüğünden hataların hoş görülemeyeceği yargısı, doğum hekiminin sorumluluğunu aşırı derecede artırmaktadır. Halbuki yukarda saydığımız yargıların hiçbiri doğru değildir.
Bu yanlış yargıların karşıtı olarak;
1. Doğum hekimin karşısında daima “anne ve bebek” olmak üzere “iki can” vardır. Bu iki candan birini diğerine feda etmek mümkün değildir. Bu iki can arasında karmaşık ilişkiler vardır. Bu patalojik ilişkileri tıbbi kural ya da tıbbi bilgiler ile her zaman açıklamak olanaklı olmadığı gibi bazan olanaksız da olabilir. Bu bakış açısı ile doğum hekiminin aldığı risk ve sorumluluğu iki kat artmıştır.
2. Doğum hekimliğinde karar vermek, mühendislik ya da matematik biliminde olduğu gibi değildir. Dolayısıyle, doğum hekimliğinde her yönü ile doğru ve her yönü ile yanlış verilmiş bir karardan söz edilemez. Tedavide ve tedavi sonuçlarında daima iyi ve kötü olasılıklar vardır. Ayrıca, amaca ulaşmak için hastanın ve hastahanenin mevcut koşulları da kararları etkiler ve girişim tercihlerinin değişmesine sebep olabilir. Bu durumda, iyi sonuçlar olabildiği gibi hasta için istenmeyen sonuçlarda oluşabilir. Mevcut kanı, hukuki olmasa bile kötü sonuçlardan daima hekimin kusurlu olduğu yönündedir.
Yukarda belirtilen neden ve koşullara bağlı olarak en çok hakkında dava açılan hekim grubunun Doğum Hekimleri olduğu görülmektedir. Ülkemizde, “Adli Tıp Kurumu”na gönderilen dava dosyaları içinde en yüksek payın, son yıllarda yaklaşık 1/3’ünün doğum” hekimlerine ait olduğu belirlenmiştir. Bu oran Amerika Birleşik Devletlerinde %50 düzeyindedir. Ülkemizde, gelecekte, mevcut sağlık koşulları ve yasalara göre, kadın doğum hekimlerinin dava edilme oranının artması beklenmelidir. Böyle giderse doğum yaptıran hekim ya da ebe bulmanın zor olacağının, bir gerçek olduğunu vurgulamak isterim.
Anahtar Kelimeler