Amaç
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 1985-1989 ve 1990 -1994 yılları arasındaki eklampsi vakalarında mater nal ve fetal özellikleri karşılaştırmak ve eklampsi vakalarında daha iyi maternal ve perinatal sonuçlar için hedeflerimizi belirlemek.
Yöntem
101 eklampsi vakası, 2 dönem arasında karşılaştırma yapabilmek için incelendi.
Bulgular
Eklamptik vakalarda, 1985-1989 dönemine göre 1990-1994 döneminde insidans %„ 8.44`den % 12.78`e (p<0.05), kır sal bölgeden gelen hasta oranı % 42.86`dan % 78.79`a (p<0.05), sezaryen oranı % 8.57`den % 27.27`e (p<0.05) artarken, do ğumda ortalama gebelik haftası 36.4±4.3`den 32.4±4.8`e (p<0.05), maternal mortalite oranı % 8.57`den % 3.03`e (p>0.05), perinatal mortalite oranı ‰ 285.71`den % 242.42`e (p>0.05) ve bebeklerin ortalama doğum ağırlığı 2850±950 gramdan 2425±875 grama (p<0.05) azaldı.
Sonuç
Eklampsi insidansının yükselmesi bölgemizde referans hastanesi konumunda olmamızdan kaynaklanıyor olabilir. Kırsal kökenli hastaların artması ve daha erken gebelik haftalarında doğum, sosyoekonomik düzeyi düşük gebelerde antenatal takiplerin yetersiz yapıldığını göstermektedir. Bölgemizin bilhassa kırsal kesimlerinde antenatal takipler daha düzenli yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler
Eklampsi, Maternal mortalite, Perinatal mortalite.
Giriş
Gelişmiş ülkelerde eklampsi insidansi belirgin şe kilde azalmasına rağmen (1,2) bu ülkelerde hala maternal mortalitenin en önemli sebeple rindendir (3). Gelişmekte olan ülkelerde ise eklampsi insidansı, gelişmiş ülkelere göre oldukça yüksek oran lardadır (47,5,6). Ayrıca eklampsi gelişmekte olan ülke lerde de maternal ve perinatal mortalitenin başta ge len sebeplerindendir(4,5,6,7,8). Bu nedenlerle eklampsi tüm dünya ülkelerinde hala önemli bir problem olarak görülmektedir.
Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde eklampsi insi dansı 1000 doğumda 19 olarak bulunmuştur (9). Keza Türkiye'de bir üniversite hastanesinde tüm maternal ölümlerin (180/100.000) % 6.8'nin toksemiden dolayı olduğu tespit edilmiştir (10). Hastanemizde tüm fetal mortalitenin 1985 - 1989 döneminde 1000 doğumda 10.13/5910 oranının toksemi nedeniyle oluştuğu saptanırken, 1990-1994 döneminde ise bu oran 9.68/ 34.08 olarak bulunmuştur (11). Bu veriler eklampsinin Türkiye için de çok önemli bir problem olduğunu vurgulamaktadır.
Eklampsi insidansı ve sonuçlarının ülkeler ve bölgelere göre farklılık gösterdiği bilindiği için, bu retrospektif çalışmada, hastanemizde 1985-1994 yılları ara sında tedavi gören eklamptik hastaların insidansı, de mografik ve klinik özellikleri, maternal ve fetal morta lite oranlarını hesaplayarak, beşer yıllık dönemler ara sında bu verileri karşılaştırıp, gelecek yıllar için hedef belirlemeyi amaçladık.
Yöntem
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalında 1/1/1985 ta rihinden 31/12/1994 tarihine kadar tüm doğumların ve tüm yatan hastaların kayıtları eklampsi vakalarını tespit etmek amacıyla araştırıldı. Eklamptik hastaların dosyaları ve bu annelerden doğan bebeklerin kayıtları detaylı bilgileri elde etmek için incelendi. Ölen anne ve bebeklerin tespiti için hasta dosyaları ile birlikte morg kayıtları da kullanıldı. Yıllara göre eklampsi insi dansı, bu vakalarda demografik ve klinik veriler, ma ternal, fetal, erken neonatal ve perinatal mortaliteler hesaplandı. Sonra bu parametreler 1985-1989 yılları arasına göre 1990-1994 yılları arasını içeren dönem ile karşılaştırıldı.
Eklampsi 140/90 mmHg ve üzeri hipertansiyon ve idrarda stikle en azından (+) proteinüri ile birlikte konvülzyon olarak kabul edildi. Kayıtlara göre, do ğum ağrılarının zamanıyla ilişkili olarak eklampsi nöbetlerinin başlama zamanı ante-, intra- ve post-partum dönem olarak ayrıldı. Postpartum eklampsi tanısı ile kliniğimize kabul edilmiş olan hastaların doğumda ge belik haftaları, doğum şekilleri, bebek doğum ağırlıkları ve bebeklerin canlı veya ölü oldukları hasta yakınlarından elde edilen bilgiler dahilinde dosya kayıtlarından saptandı. Perinatal mortalite hesaplanırken, fetal mortalite ile birlikte doğumdan sonraki ilk 7 günü kapsayan erken neonatal mortalite oranı hesaplandı.
İstatistiksel analizde karşılaştırmalar için Student's t ve Ki-kare testi kullanıldı.
Bulgular
Kliniğimizde 1985-1994 yılları arasını kapsayan 10 yıllık dönemde yıllara ve beşer yıllık dönemlere göre, doğum ve tedavi gören eklampsi sayıları ile eklampsi insidansları Tablo l'de görülmektedir. 1985-1989 yılları arasında eklampsi insidansı %o 8.44 (35 vaka) iken, 1990-1994 yılları arasında bu oran %o 12.78 (66 vaka)'e yükselmiştir (p<0.05). En düşük insidans %o 5.42 oranı ile 1985 yılında saptanırken, en yüksek insidans %o 16.83 oranı ile 1994 yılında elde edilmiştir. Eklamptik hastalardan ilk beş yılda bir olgunun, ikinci beş yılda ise iki olgunun hastanemizde antenatal takip altında olduğu tespit edildi (p>0.05). Fakat bu hastalarında antenatal takiplere düzenli gelmedikleri ve eklampsi nöbeti sonrası direkt hastanemize getirildikleri saptandı. Tüm postpartum hastaların vajinal doğum sonrası, diğer ante-ve intra-partum eklamptik hastaların ise doğum yapmadan diğer sağlık kurumlarındaki ilk müdahalelerinden sonra kliniğimize sevk edildikleri belirlendi. Sevk edilen bu hastaların dosyalara kayıtlı bilgilerinden hepsinin gebelikleri süresince bulundukları bölgelerdeki sağlık kuruluşlarında düzenli olmasa da gebeliklerinin çeşitli aylarında antenatal takip altında oldukları saptandı. Böylece tüm hastaların ilk konvülziyonlarını hastanemize gelmeden önce geçirdikleri belirlendi.
Beşer yıllık periyodlara göre eklamptik hastaların demografik ve klinik özellikleri Tablo 2'de gösterilmiştir. Her iki beşer yıllık dönemde postpartum ek lampsi tanısıyla tedavi edilen ikişer hastanın doğumda gebelik haftası ile ilgili sağlıklı bilgiye dosyalarının in celenmesinde rastlanılmadı. Hastaların ortalama yaşı 1985-1989 döneminde 23.8±4.9 yıl iken 1990-1994 dö neminde 22.2±4.6 yıl olarak bulundu (p>0.05). Yaş alt gruplarının ve paritelerinin incelenmesinde de anlamlı fark saptanamadı. Eklamptik hastalar geldikleri böl gelere göre incelendiğinde 1985-1989 dönemine göre 1990-1994 yılları arasını kapsayan dönemde kırsal bölgelerden gelen hastalarda belirgin artış varken (p<0.05), kent kökenliler arasında ise istatistiksel olarak anlamlı azalma saptandı (p<0.05). Doğumda ortalama gebelik haftası 1985-1989 döneminde 36.4±4.3 hafta iken 1990-1994 döneminde 34.2±4.8 hafta ola rak bulundu (p<0.05). Doğumda gebelik haftası alt gruplarının incelenmesinde ise iki beşer yıllık dönem arasında, 33-36. gebelik haftalarında doğum yapan hastalar % 25.72 oranından % 50.00 oranına yükseldi (p<0.05). Buna karşılık 37-42. gebelik haftalarında doğum yapanların oranı ise % 51.43'den % 24.24'e azaldı (p<0.01).
Tablo 3'de 1985-1989 ve 1990-1994 yıllarını kapsayan dönemlere göre doğum ağrılarıyla ilişkili olarak eklampsi nöbetlerinin başlama zamanları gösterilmiştir. Her iki beşer yıllık periyodda antepartum dönem de başlayan eklampsi oranları diğer dönemlerden fazla olarak saptanmıştır. Fakat iki beşer yıllık periyodda ante-, intra- ve post-partum dönemde eklampsi nö betlerinin başlama oranları arasında istatistiksel olarak fark saptanmamıştır.
Eklamptik hastaların hepsinde tek gebelik mevcuttu. Tablo 4'de beşer yıllık dönemlere göre eklamptik hastalarda maternal, fetal, erken neonatal ve perinatal mortalite oranları görülmektedir. İlk 5 yıllık dönemde % 8.57 (3/35) olan maternal mortalite oranı, ikinci 5 yıllık dönemde % 3.03 (2/66)'e azalmıştır (p>0.05). Perinatal mortalite oranı ise %o 285.71 (10/35)'den %o 242.42 (16/66) oranına inmiştir (p>0.05). 1985-1989 döneminde kardiyak yetmezlik, renal yetmezlik ve se rebrovasküler hadiseden dolayı birer, 1990-1994 dö neminde ise renal yetmezlik ve akut pulmoner yetmezlikten dolayı birer eklamptik annenin öldüğü tes pit edilmiştir.
Eklamptik hastaların 1985-1989 ve 1990-1994 yıl larına göre gebelik haftalarıyla ilişkili olarak doğum şekilleri Tablo 5'dedir. 1985-1989 döneminde % 8.57 (3/35) olan sezaryen ile doğum oranı, 1990-1994 dö neminde % 27,27 (18/48)'e yükselmiştir (p<0.05). Do ğumda gebelik haftası alt gruplarının incelenmesinde ise 33-36 gebelik haftası alt grubunda ilk beş yılda % 11,11 (1/9) olan sezaryen oranı % 39.39 (13/33)'a yükselmesine rağmen, bu grubu da içeren diğer tüm gruplarda anlamlı farklılık tespit edilmemiştir.
Eklamptik hastaların bebeklerinde doğum ağırlıklarıyla ilişkili olarak fetal, erken neonatal ve perinatal ölümlerin sayıları Tablo 6'da belirtilmiştir. Her iki beşer yıllık dönemde postpartum eklampsi tanısıyla has tanemize kabul edilen ikişer hastanın bebek doğum ağırlıkları ile ilgili sağlıklı bilgiye dosyalarının incelen mesinde rastlanılamadı. 1985-1989 döneminde eklamptik hasta bebeklerinin ortalama doğum ağırlığı 2850±950 gram iken 1990-1994 döneminde 2425±875 gram olarak bulunmuştur (p<0.05). 1500-2499 gram grubundaki bebeklerde ilk beş yılda %o 444.44 (4/9) olan perinatal mortalite oranı %o 264.70 (9/34)'e ve 2500-3999 gram grubunda ise %o 150.00 (3/20) olan perinatal mortalite oranı ikinci beş yılda %o 47.61 (1/ 21)'e azalmasına rağmen her iki ağırlık grubundaki azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.
Tartışma
Hastanemizde elde edilen eklampsi insidansı 1985 yılında %o 5.42 oranından 1994 yılında %o 16.83 oranına yükselmiştir. Eklampsi insidansındaki bu yükselme hastanemizin bölgemizde giderek artan referans konumu nedeniyle oluşmuş olabilir diye düşünmekteyiz. Gelişmekte olan diğer ülkelerde de eklampsi insidansında artış bildiren hastaneler mevcut (5) olmasına rağmen, bu artışların bir hastanenin bölgesindeki eklampsi insidansındaki artışı yansıtmayacağı kesindir. Bu nedenle bölgemizin tüm hastane ve ev doğumlarını içeren eklampsi insidansının saptanması gerekmektedir. Yine de eklampsi insidansının 1990-1994 döne minde %o 12.78'e ulaşması çok yüksek bir orandır. Çünkü gelişmiş ülkelerde bu insidans %o 0.29 - 0.74 olarak bildirilmektedir (1,2,11,12). Bizim de hastanemizde böyle düşük oranlarda eklampsi insidansı elde edebilmemiz için, tüm bölge sağlık kuruluşlarında daha düzenli antenatal takiplerin yapılması, yüksek riskli gebelerde preeklampsiyi önleyici medikal tedavilere başvurulması ve preeklamptik hastaların erken dönemde takip-tedavi altına alınmaları gerektiğine inanıyoruz.
Hastanemizdeki eklampsi insidansı Türkiye'de Dicle Üniversitesi Hastanesi'nde 1986 yılında elde edilen %o 19 oranından (8) biraz daha düşüktür. Bu farklılığı bölgemizin Doğu Anadolu Bölgesi'nin sosyoeko nomik düzeyine göre daha iyi durumda olmasıyla açıklayabiliriz kanısındayız. Çünkü eklampsi ve pre eklampsinin en fazla sosyoekonomik düzeyi düşük kadınlarda bulunduğu gösterilmiştir (13). Ayrıca sos yoekonomik düzeyi Türkiye'den daha düşük olan ül kelerde ise %o 13-22'lere ulaşan oranlar bildirilmektedir (7,15). Bu çalışmada ise 1985-1989 dönemine göre 199O-I994 yılları arasında kırsal kesimden gelen ek lamptik hastaların oranı anlamlı şekilde artarken, kent kökenlilerde anlamlı azalma olması eklamptik hastala rın etyolojilerinde sosyoekonomik düzeyin önemini vurgulamaktadır.
Eklampsi için en büyük risk gruplarından birisi de primigravitedir (14,16,17). Bizim çalışmamızda tüm eklamptik hastaların ilk 5 yıllık dönemde % 57.14'ünün ve ikinci 5 yıllık dönemde % 63.64'ünün primigravidlerden oluşması bu sonucu desteklemektedir. Eklampsi özellikle adolesan gebeliklerde ve daha genç yaş gruplarında görülmektedir (6,14,15,17,18). Çalışmamızda eklamptik hastaların yaş ortalamasının her iki beşer yıllık dönemde sırasıyla 23.8±4.9 yıl ve 22.2±4.6 yıl olarak tespit edilmesi daha genç yaş grup larına dikkati yöneltmektedir.
Eklampsinin en erken 20. haftada oluştuğu kabul edilir (19). Fakat 16. haftaya kadar erken dönemlerde de oluştuğu bildirilmiştir (17). Bizim serimizde ise ek lampsi en erken 23. haftada 1990 yılında görülmüştür. Postpartum eklampsinin ise postpartum 6. haftaya ka dar görülebileceği kabul edilmektedir (19). Serimizde en geç görülen postpartum eklampsi ise 1993 yılında, postpartum 7. günde oluşan vakadır.
Tüm eklampsilerin yaklaşık % 50'sinin antepartum, % 25'inin intrapartum ve % 25'inin ise postpartum dönemde geliştiği belirtilmektedir (19,20). Çalışmamız da ise postpartum vakalar 1985-1989 döneminde % 5.71 ve 199O-I994 döneminde ise % 6.06 oranında iken, ante ve intra-partum oranlarımız oldukça fazladır. Bunların nedenini bölgesel farklılıklara ve perifer sağlık kurumlarında postpartum eklampsi tanısının daha az konulmasına bağlamaktayız. Serimizde maternal mortalite oranlarında gözle görülen bir azalma olmasına rağmen, bu istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. Maternal mortalite oranındaki bu azalmayı, kliniğimizin eklampsili hastaların takibinde son yıllarda bir standarta kavuşmasıyla ve eklamptik hastaların çevre sağlık kuruluşlarında ilk müdahaleler yapıldıktan sonra erken dönemlerde kliniğimize gönderilmesiyle ilişkili görmekteyiz. Çünkü gelişmiş ülke lerde eklampside maternal mor talite oranı % 0.01 düzeylerine (2) azalmasına rağmen, eklampside maternal mortalitenin 2/3 nedeninin standartı olmayan hastanelerde hastaların tutulma sından kaynaklandığı bildirilmektedir [3]. Gelişmekte olan ülkelerde ise % 12'lere varan maternal mortalite oranı, hastaların uzun mesafelerden geç dönemde ve daha kötü durumda kliniklere gönderilmesine bağlanmaktadır (4,5).
İki beşer yıllık dönemin karşılaştırılmasında ek-lamptik hastalarda perinatal mortalitede görülen %o 43.29 oranındaki azalma esas olarak 1500-2499 ve 2500-3999 gram ağırlığındaki gruplardan kaynaklan maktadır. Eklamptik hastalarda perinatal mortalite oranında az da olsa elde edilen azalmanın en önemli sebebi olarak, 1988 yılından sonra kardiyotokografi ve ultrasonografinin kliniğimizde rutine girmesi ile se zaryen endikasyonu olan vakaların tanısının erken dönemde konulabilmesini görmekteyiz. Çünkü iki beşer yıllık dönemde bebeklerin doğum ağırlığı ortala ması 2850±950 gram'dan 2425±875 grama azalmasına rağmen, perinatal mortalitede azda olsa azalma elde edilmiştir.
Gelişmiş ülkelerde eklamptik hastalarda perinatal mortalite oranı %o 100 civarında iken (20,21), geliş mekte olan ülkelerde bu oran %o 300'ün üzerine çıkabilmektedir (7,8). Türkiye'de Dicle Üniversitesinde bir yıllık eklamptik vakalarda bu sayı %o 6OO olarak bildirilmiştir (9). Bu üniversitedeki otörler, bu kadar yüksek perinatal mortalite oranını, çalışmanın yapıldığı 1986 yılında üniversitelerinde ideal prematüre servisi ve neonatal bakım ünitesinin bulunmamasına bağlamışlardır. Kliniğimizin tüm doğumları incelendi ğinde elde edilen perinatal mortalite oranlarımızdaki anlamlı azalmada (11) olduğu gibi, daha düzenli antenatal ve yenidoğan takibi yapılarak, prematüre bebeklere özel önem verilerek, eklamptik hastalardaki perinatal mortalite oranlarımızın önümüzdeki yıllarda daha da azaltılabileceği kanısındayız.
Eklamptik hastalarda sezaryen hızı ilk 5 yılda % 8.57 iken, ikinci 5 yılda % 27.27 olarak bulunmuştur. Son 5 yıldaki sezaryen oranı bile gelişmiş ülkelerde eklamptik hastalarda uygulanan, % 33'lere ulaşan sezaryen oranlarından (22) daha azdır. Gelişmekte olan ülkelerde ise eklampsi vakalarında % 56.00 (6) ve % 78.50 (5) 'lere ulaşan oranlar bildirilmektedir. Hatta eklamptik vakalarda sezaryen için uygun zamanlamanın maternal sonuçları düzelteceğini savunan otörler (7) yanında sezaryen endikasyonunun geniş tutulması ile fetal sonuçların düzeleceğini savununlar da vardır (23).
Sonuç
Sonuç olarak, eklamptik hastalarda 1985-1989 dönemine göre 1990-1994 döneminde görülen artış bölgemizde referans hastanesi konumunda olmamızdan kaynaklanıyor olabilir. İkinci beş yıldaki eklamptik hastaların daha fazla kırsal kökenli olması sosyoeko nomik durumun önemini ve daha erken gebelik haftalarında doğum ile sonlanma, sosyoekonomik durumu düşük gebelerde antenatal takibin daha yetersiz yapıldığını göstermektedir. Bölgemizde sosyoekonomik düzeyin yükseltilmesi, çevre sağlık kuruluşların da daha düzenli antenatal takiplerin yapılması, yüksek riskli gebelerde preeklampsiyi önleyici medikal tedavilere başvurulması ve preeklamptik gebelerin er ken dönemde saptanarak kontrol altına alınmaları Üe hastanemizde eklampsi vakalarında maternal ve perinatal mortalite oranlarının daha da aşağılara indirilebileceği kanısındayız.
Kaynaklar
1). Möller B, Lindmark G: Eclampsia in Sweden 1976-1980. Acta Obs tet Gynecol Scand, 65: 307-14, 1986.
2). Geirsson RT, Arngrimsson R, Apalset E, Einarsson A, Snpedol G: Falling population incidence of eclampsia. A case-control study of short term outcome. Acta Obstet Gynecol Scand, 73: 465-67, 1994.
3). Department of Health, Welsh Office, Scottish Home and Health Department, DHSS Nothern Ireland. Report on Confidential En quiries into Maternal Deaths in the United Kingdom 1985-87. London HMSO, 1991. 4). Ozumbia BC, Ibe AI: Eclampsia in Enugu, Eastern Nigeria. Acta Obstet Gynecol Scand, 72: 189-92, 1993.
5). Moodlcy J, Daya P: Eclampsia a continuing problem in developing countries. Int J Gynaecol Obstct, 44: 9-14, 1993.
6). Obed SA, Wilson JB, Elkins TE: Eclampsia: 134 consecutive cases. Int J Gynaecol Obstet, 45: 97-103, 1994.
7). Swain S, Ojka KN, Pradash A, Bhatia BD: Maternal and perinatal mortality due to eclampsia. Indian Pediatr , 30: 771-73, 1993.
8). Chaudhuri N, Dasgupta P, Pan NR: Perinatal mortality in eclampsia in relation to drug therapy. Indian J Public Health, 38: 3-7, 1994.
9). Sumnulu I, ildeniz M, Ozcl N: The incidence of pregnancy induced hypertension in southeast Turkey. Int J Gynaecol Obstet, 28: 211- 15,1989.
10). Ayhan A, Bilgin F, Tunccr ZS, Tuncer R, Yanık A, et al: Trends in maternal mortality at a university hospital in Turkey. Int J Gynaecol übstet, 44: 223-28, 1994.
11). Başbuğ M, Aygen E, Narin N, Üzer N, Demir İ, et al: Erciyes Üni versitesi Tıp Eakültcsi Hastanesi'nde 1985-1989 ve 1990 - 1994 yılları arasındaki peranital mortalitenin karşılaştırılması. Kadın Doğum Dergisi, 11: 195-99, 1996.
12). Saftlas AE, Olson DR, Franks A, Atrash HK, Pokras R: Epidemio logy of preeclampsia and eclampsia in the United States, 1979- 1986. Am J Obstet Gynecol, 163: 460-65, 1990.
13). Douglas KA, Redman CWG: Eclampsia in the United Kingdom. The "BEST" way forward. Br J Obstet Gynaecol, 99: 355-56, 1992.
14). Roberts JM: Pregnancy-related hypertension. In Creasy RK, Resnik R (eds): Maternal-Fetal Medicine, Principles and Practice. Phila delphia: WB Saunders Company, 804-43, 1994.
15). Agobe JT, Good W, Hancock KW: Meteorological relations of ec lampsia in Lagos, Nigeria. Br J Obstet Gynaecol, 88: 706-10, 1981.
16). Hernandez C, Cunningham FG: Eclampsia. Clin Obstet Gynecol, 33: 460-66, 1990.
17). Konje JC, Obisesan KA, Odukoya OA, Ladipo OA: Presentation and management of eclampsia. Int J Gynaecol Obstet, 38: 31-5, 1992.
18). Sibai BM, Abdella TN, Spinnata JA, Anderson GD: Eclampsia. The incidence of nonprcventable eclampsia. Am J Obstet Gynecol, 154: 581-86, 1986.
19). Mabie WC, Sibai BM: Hypertensive states of pregnancy. In DeCherney AH, Pernoll ML (eds): Current Obstetric and Gynecologic Diagnosis and Treatment. Connecticut: Appelton and Lange, 380-97,1994.
20). Villar MA, Sibai BM: Eclampsia. Obstet Gynecol Clin North Am, 15: 355-77, 1988.
21). Sibai BM: Eclampsia. Maternal-perinatal outcome in 254 consecuti ve cases. Am J Obstct Gynecol, 163: 1049-55, 1990.
22). Pritchard JA, Cunningham FG, Pritchard SA: The Parkland Memorial Hospital protocol for treatment of eclampsia: Evaluation of 245 cases. Am J Obstet Gynecol, 148: 951-60, 1984.
23). Dao B, Cisse CT, Diadhiou F, Martin IJA: Perinatal mortality and eclampsia at C.H.U. of Dakar Aprosus of 49 cases. Dakar Med, 36: 120-26,1991.
|
Dosya / Açıklama |
|
Tablo 1 1985-1994 Yılları Arasında Yıllara ve Beşer Yıllık Dönemlere Göre Doğum ve Eklampsi Sayıları ile Eklampsi Oranları |
|
Tablo 2 1985-1989 ve1990-1994 Yılları Arasına Göre Eklamptik Hastaların Demografik ve Klinik Özellikleri |
|
Tablo 3 1985-1989 ve 1990-1994 Yılları Arasına Göre Doğum Ağrısıyla İlişkili Olarak Eklampsi Nöbetlerinin Başlama Zamanı |
|
Tablo 4 1985-1989 ve 1990-1994 Yılları Arasına Göre Eklamptik Hastalarda Maternal, Fetal,Erken Neonatal ve Perinatal Mortalite Oranları |
|
Tablo 5 Eklamptik Hastaların 1985-1989 ve 1990-1994 Yılları Arasında Göre Gebelik Haftalarıyla İlişki Olarak Doğum Şekilleri |
|
Tablo 6 1985-1989 ve 1990-1994 Yılları Arasına Göre Eklamptik Hastaların Bebeklerinde Doğum Ağırlıklarıyla İlişkili Olarak Fetal, Erken Neonatal ve Perinatal Ölümler |